Röportajlar

“Yakında Arapça lisans programını da açarak üç dilde ve üç düzeyde eğitim vermeyi hedefliyoruz”

İslam İktisadı, Türkiye’de her geçen gün gelişerek büyüyor. Biz de bu gelişim konusunda İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi İşletme ve Yönetim Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İbrahim Güran Yumuşak hocamız ile bir röportaj gerçekleştirdik.

-İbrahim Hocam, öncelikle okuyucularımıza kendinizden ve İslam İktisadı alanındaki çalışmalarınızdan bahseder misiniz?

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi İktisat bölümünden 1992 yılında mezun oldum. 1995 ve 2000 yıllarında da yüksek lisans ve doktoramı aynı üniversitede tamamladım. Kocaeli ve İstanbul Medeniyet Üniversitelerinde öğretim üyesi olarak çalıştıktan sonra 2014 yılında İstanbul S. Zaim Üniversitesine geçtim. Bu üniversiteye geçmemde İslam İktisadı alanındaki proje ve hedeflerimin önemli bir rolü oldu. Öğrencilik yıllarımda İslam İktisadı ile ilgili olarak aldığımız seminerlerden derlediğim bir yazıyı İktisat Bülteninde yayınlamıştım. Türkiye’de bu alanda akademik kariyer yapma imkânı olmadığı için bu ilgi 2010 yılına kadar kişisel okumalar düzeyinde kaldı. Bu tarihten itibaren ise hem birçok etkinlik düzenledim, konferanslar verdim, hem de diğer etkinliklere aktif olarak katıldım. Yayımlanan çeşitli makalelerim ve bildirilerim ile birlikte İslam Ekonomisinin Temelleri (Underpinnings of Islamic Economics) adıyla ortak yazarlı bir kitabımız Auraq Kitabevi tarafından basıldı. Şu anda da Uluslararası İslami Finans Kurumları üzerinde bir kitap çalışmasını yürütmekteyim. İslam iktisadının olmazsa olmaz diyebileceğiniz temel ilkeleri nelerdir? Mesela asr-ı saadette bu alanda ilk uygulamalar arasında neler vardır? İslam iktisadı, İslam kaynaklarından elde edilen değerler, normlar ve kurallara dayanarak ekonomik problemlerin yorumlanması ve çözülmesini içeren bir disiplindir. İnsan’ın İslami dünya görüşüne göre üretim, tüketim ve dağıtım faaliyetleri ile ilgilenir. İslam’a göre ekonomik ve mali seçimler yapar; reçeteler sunar ve analiz eder. Bu kapsamda İslam dininin bir parçasıdır. İslam iktisadının temel ilkesi; insanın kendini, aklını, dinini, malını ve neslini koruyarak tüm insanlığın gelişmesini sağlamaktır.


Piyasa mekanizması İslam ekonomisinin temel direğidir ve özel mülkiyet, girişim özgürlüğü ile kâr motivasyonunun doğal bir sonucudur. Ancak kar güdüsünün toplumsal yıkıcı ve adil rekabeti ihlal eden faaliyetlere dönüşebileceği durumlarda piyasaya müdahaleyi öngörür. Bunun ilk örneği Peygamberimizin Medine’ye gelen kafilelerin tüccarlar tarafından şehir dışında karşılanarak mallarının satın alınmasını yasaklamasında görüyoruz. Nitekim bu dönemde şehirli tüccarlar piyasa fiyatlarından habersiz ticaret kervanlarını yolda karşılayarak getirdikleri malları toptan ucuza kapatmak suretiyle stoklayıp yüksek fiyatlarla satarlardı. “Şehre mal getiren ticaret kafilesini yolda karşılamayın. Kim karşılarda ondan bir şey satın alırsa malın ilk sahibi pazara indiğinde muhayyer (hükümsüz) olur.” Tabi ki o dönemdeki sosyo-ekonomik yapı ile günümüzdeki yapı önemli ölçüde farklıdır. Ancak o dönemdeki uygulamaların temel mantığının ne olduğunu anlayabilirsek günümüze de uygulayabiliriz. Nitekim tekelleşmenin engellenmesi, asimetrik bilginin giderilmesi ve mal bolluğunu sağlanarak ucuza erişiminin sağlanması günümüzde de piyasa düzenleyicilerinin en önemli amaçları arasında yer almaktadır. İslam iktisadı diğer ideolojik, politik ve ekonomik sistemlerden metodolojik olarak farklıdır ve benzersizdir. Kaynakları, yöntemleri ve amaçları diğer sistemlerden bağımsızdır. İnsanı yaşam boyunca adalet ve iyiliği sağlama konusunda motive eden bir yapısı vardır. Ekonomik faaliyetlerin yürütülmesinde özel mülkiyet ve girişim özgürlüğü devredilemez bir haktır ancak, mutlak değildir. Mülk Allah’ın insanlara bir emanetidir. Bazı faaliyetlerin ve gelir kaynaklarının yasaklanması İslam ekonomisinin en temel özelliğidir. En önemli yasaklardan biri faiz yasağıdır. Diğerleri ise kumar, spekülasyon, belirsizlik, dolandırıcılık, sömürü ve gaspla ilgilidir. İslam ekonomisi, iş ve finans ilişkilerinde dürüstlük, şeffaflık ve eşitlik sağlamak için iş ahlakına bağlı olunmasını detayları ile ortaya koymaktadır.

– Modern anlamdaki uygulamaları 60’lı yıllara dayanan İslami finansın, özellikle son dönemde küresel krizle birlikte ivme kazanan gelişimi konusunda neler söylemek istersiniz, Dünyadaki ve Türkiye’deki gelişimi akademik açıdan nasıl değerlendiriyorsunuz?

İslam iktisadı alanındaki gelişmeler, Pakistan’ın bağımsızlığı sonrasında yapılan özgün akademik çalışmalardan ve 1963 yılında Mit Ghambr’ın kurulmasından sonra yeni bir safhaya ulaşmıştır. İlk defa İslam iktisadı bu dönemle modern iktisadın kavram ve yöntemleriyle modellenmeye ve uygulanmaya çalışılmıştır. 1980’lerden sonra ise özellikle körfez sermayesinin büyümesiyle İslami finans ve bankacılık üzerine yoğunlaşılmıştır. İslam iktisadı üzerine yapılan akademik çalışmalar iki farklı anlayışa sahiptir. Yaygın olan yöntem, İslam iktisadının modern iktisadın kavram ve yöntemlerini kullanarak açıklanmaya çalışılmasıdır. Diğeri ise kendine özgü kavram ve yöntemlerle bağımsız bir disiplin olarak modellenmeye çalışılmasıdır. İkinci yöntemle yapılan çalışmaların akademik ortamlarda yayımlanması ve ilgi görmesi ilkine göre oldukça zayıftır. Nihayetinde bu farklılık, iktisatçıları İslam iktisadının kapitalist sistemin tamamlayıcı bir unsuru mu yoksa ona karşı alternatif bir sistem olduğu tercihine kadar götürmektedir. Bu konuda kişisel kanaatim, tüm insanlık için İslam iktisadının bir tercih değil zorunluluk olduğu yönündedir. Diğer önemli bir husus ise İslami finansın bağımsız değil, İslam ekonomisinin temel amaç, hedef ve prensiplerine uygun olarak dizayn edilmesi gereğidir. Aksi takdirde konvansiyonel finans uygulamalarından
farklı bir sonuç ortaya çıkaramaz ve Müslümanları kapitalist sisteme entegre eder.


– Türkiye’de İslami finans uygulamalarının geçmişi 30 yılı buluyor. Fakat pazar payına baktığımızda % 5’lerde olduğunu görüyoruz. Size göre bu ideal durum mu? Bu durumun siyasi, sosyal, ekonomik, psikolojik vb. nedenleri neler olabilir?

İslam iktisadı ve finansı alanındaki teorik ve pratik çalışmalar maalesef tüm ülkelerde genellikle dışlayıcı bir muameleye maruz kalmışlardır. Nitekim Türkiye’de bu alanda lisans ve lisansüstü düzeyde programların açılması için 2012 yılına kadar beklenmiştir. Hâlbuki biz 1990 yılında öğrenci iken dekanlığa dilekçe vererek İslam Ekonomisi dersinin müfredatımıza eklenmesini talep etmiştik. Aynı durum İslami bankacılık için de geçerlidir. Faiz hassasiyeti bulunanların sahip olduğu tasarrufları yatırıma dönüştürmek için kurulan özel finans kurumları, daha sonra katılım bankası adını almış, kamunun da bu sektöre girmesiyle yeni bir aşamaya evrilmiştir. Ancak bu süreçte sektöre yeni girenler yeni müşterileri pazara çekerek sektörün payını artırmak yerine diğerlerinden müşteri ve personel transfer yapabilmişlerdir. Türkiye’de katılım bankacılığının istenen düzeye gelememesinde içsel ve dışsal olmak üzere çeşitli nedenler mevcuttur. Bu arada 2023 hedefinin %15 olduğunu hatırlatmak isterim. İçsel nedenler, sektörün ve katılım bankalarının optimal ölçek büyüklüğüne ulaşamaması nedeniyle ortaya çıkan zorluklar, tecrübeli ve nitelikle personel yetersizliği, hedef ve motivasyon eksikliği, ortak hareket etme kültürünün oluşmaması, yeteri kadar tanıtım, lobicilik ve uzun vadeli yatırım yapamamaları olarak ifade edilebilir. Dışsal nedenlerin başında ise konvansiyonel bankacılığın hakimiyeti ve mevzuat eksikliği ile birlikte uzun yıllar boyunca yeterli hükümet desteğinin verilmemesidir. Ayrıca toplumda faiz hassasiyetinin zayıflaması ve bu konudaki kafa karışıklığı ile son dönemdeki konjonktürel gelişmelerin sektörü olumsuz etkilediği söylenebilir.

– İslami finansın Türkiye’de gelişmesi için neler yapılabilir? Bu konuda hangi kurumlara ne tür görevler düşer? Örneğin üniversiteler bu işin neresinde, neler yapabilir bu konuda teşvik amacıyla?

İstanbul Finans Merkezi projesi aslında Türk finansal sistemi ile İslami finansın pazar payının arttırılması hedefinin tam merkezinde bulunmaktadır. Bunun için gerekli temel koşul, ilgili kamu kurumları ile İslami finans sektörü ve üniversitelerin işbirliği içerisinde ve koordineli olarak çalışmasıdır. Aslında bu işbirliğini çeşitli faaliyetlerde zaman zaman gerçekleştiriyoruz ancak genel alışkanlığımız kendini yetkili bulan veya gören her kurumun kendi başına iş yapması daha yaygın. Bu da motivasyonun azalmasına, sınırlı kaynakların verimsiz şekilde kullanılmasına ve benzer faaliyetlerin tekrarlanmasına neden olmaktadır. Bu işbirliğinin sağlanmasında ise en önemli rol üniversitelere düşmektedir. Üniversiteler İslami finans alanında araştırmalar yapmalı, elde ettiği bulguları sektörle paylaşmalı ve nitelikli iş gücünün yetiştirilmesi için programlar açmalıdır.

– Hocam şu an için mevcut sektördeki personellerin bu alanda yeterince nitelikli olduğunu düşünüyor musunuz? Genel itibariyle Katılım bankalarındaki eğitim faaliyetleri yeterli midir?

Katılım bankacılığı sektöründe belirli bir süre çalışanların önemli bir bölümünün temel konularda bilgili olduğunu düşünüyorum. Ancak sektöre yeni girenler için aynı şeyi söyleyemem. Henüz İslam ekonomisi ve finansı bölümlerimizden mezun vermediğimiz için sektöre yeni giren çalışanların temel düzeyde, tüm çalışanların önemli bir kısmının ise ileri düzeyde İslam ekonomisi ve finansı eğitimine ihtiyacı bulunmaktadır. Bunu da lisansüstü programlar dışında ilgili katılım bankalarının talebi üzerine imkânlarımız ölçüsünde sertifika eğitimleriyle sağlamaya çalışıyoruz.

– Türkiye’de faizsiz finansa olan ilgi gitgide artıyor. Ülkemizde çok sayıda proje hayata geçti ve üniversitelerde de yeni bölümler açıldı. Bu durumda faizsiz finansla ilgilenen gençlere tavsiyeleriniz nelerdir?

İslami finans sektörünün hem dünyada hem de Türkiye’de önemli bir potansiyeli mevcuttur. Çok yakın bir sürede yeni katılım bankaları ile faizsiz finans uygulamalarının devreye gireceğini biliyoruz. Dolayısıyla bu alanda yetişmiş insan gücüne olan ihtiyaç giderek artacaktır. Çok yaygın olmasa da birçok üniversitemizde İslam Ekonomisi ve Finansı Araştırma Merkezleri ve programları mevcuttur. Özellikle İstanbul’da neredeyse her hafta İslam iktisadı ve finansı ile ilgili en az bir etkinlik yapılmaktadır. Bu etkinlikleri takip etmelerini ve imkânları ölçüsünde diploma, sertifika veya katılım belgesi almalarını öneririm. Aynı zamanda ilgili makaleler ve kitapları belirli bir silsile ile okumalarını tavsiye ederim.

– Son olarak okuyucularımıza “Türkiye’deki İslam İktisadı Eğitimi” hakkında neler söylemek istersiniz?

Şu anda İslam ekonomisi ve finansı adıyla İstanbul ve Sakarya Üniversitesi ile birlikte İstanbul S. Zaim Üniversitesi’nde yüksek lisans ve doktora programları mevcuttur. Bunun dışında Marmara, İstanbul Medeniyet ve Ankara Sosyal Bilimler Üniversitelerinde Katılım Bankacılığı ile ilgili yüksek lisans programlarının olduğunu biliyorum. Lisans öğretimi ise sadece İstanbul S. Zaim Üniversitesi ile KTO Karatay Üniversitesi’nde verilmektedir. Bunlara ilaveten İstanbul S. Zaim Üniversitesi’nde İngilizce olarak lisans, yüksek lisans ve doktora programlarıyla birlikte Arapça yüksek lisans ve doktora programları mevcuttur. Yakında Arapça lisans programını da açarak üç dilde ve üç düzeyde eğitim vermeyi hedefliyoruz. Bu programlarda diğer ülkelerdeki tecrübelerden hareketle daha özgün ve nitelikli İslam İktisadı eğitimi verilmeye çalışıldığını söyleyebilirim. Bunu sağlayabilecek akademik bir altyapıya da sahibiz ve giderek bunu geliştiriyoruz. Özellikle tecrübeli yabancı akademisyenlerin de katkısıyla Türkiye’nin birkaç yıl içinde dünyada en önemli merkez haline geleceğine inanıyorum.


Katılım Analiz | İslam Ekonomisi Haber-Analiz Portalı olarak, İZÜ – İşletme ve Yönetim Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İbrahim Güran Yumuşak hocamıza teşekkür ederiz.



Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir