Selem
Rivâyete göre Peygamber Efendimiz (aleyhisselâm) Medîne’ye geldiğinde insanların vâdesi belirli olmayan akitler yaptıklarını görünce şöyle buyurmuştur: “Kim selem akdi yaparsa; belirli ölçüde, belirli tartıda ve belirli zamana kadar yapsın”. Böylece miktar, nitelik ve vâdesi belli olacak şekilde mal borcu üzerine selem yapılabilir olmuştur.
Satış bedeli peşin ödenerek mal veresiye olmak üzere yapılan bir satım akdi. Burada, hazır olan bir ivaz karşılığında nitelikleri belirli bir ivazın zimmette bir borç olarak belli bir zaman sonunda teslimini kapsayan bir akit söz konusudur.
Selem akdi Kitap, Sünnet ve İcmâ delilleri ile meşrûdur. Borçlanma ile ilgili âyetin selem akdini de kapsamına aldığı kabul edilmiştir. Âyette şöyle buyurulur: “Ey iman edenler! Belli bir zamana kadar birbirinize borçlandığınız zaman, onu yazınız” (el-Bakara, 2/282). İbn Abbas: “Belli bir zamana kadar, selem akdi yapmayı Allah Kitab-ı Keriminde helal kılmış ve ona izin vermiştir” demiş ve sonra bu âyeti okumuştur (Zeylâî, Nasbu’r-Râye, IV, 44).
Nakit ihtiyacı duyan bir firmanın ya da şahsın henüz üretmediği standart bir malı (hububat, bakliyat, un, kağıt, demir, çimento vs.) ileri bir vâdede teslim etmek üzere peşin bedelle satmasına selem denilir. Örneğin nakit sıkıntısı yaşayan bir çiftçi hasat zamanı eline geçecek çayı hasat zamanı gelmeden evvel fabrikaya satarak sıkıntısını aşabilir. Aynı şekilde bir fabrikatör üretmediği mislî malları (örneğin yumurta) önceden peşin bedelle satarak nakit sıkıntısını aşabilir.
İslâm hukukçuları selem bedelinin peşin olmasını şart koşarlar. Onların vâdeli malı vâdeli bedelle alıp satmayı ittifakla câiz görmedikleri kaydedilmiştir. Onların bu konudaki dayanakları Resûlullah’ın (aleyhisselâm) vâdeli malı vâdeli bedelle satmayı yasakladığı bilgisidir. Halbuki bu bilgi zayıf bir rivâyete dayanmaktadır. Mesela Ahmed b. Hanbel’in “Bu konuda sahih hadis yoktur; ancak borcun borç karşılığı satımının câiz olmadığında icmâ bulunmaktadır” dediği nakledilmiştir. Merğinânî de “Alıcı ile satıcı ayrılmadan önce semen teslim alınmamışsa selem sahih olmaz. Çünkü semen nakid cinsinden ise bu durumda borcun borç karşılığı satımı gerçekleşir. Hz. Peygamber veresiyenin veresiye karşılığı satımını yasaklamıştır” demiştir.
– “Malın satıcıya peşin olarak akit sırasında teslim edilmesi de gereklidir”
İbn Abbas (r.a)’den rivayete göre, Rasûl-i Ekrem (s.a.s) Medine’ye geldiği zaman, Ensar tarım ürünlerinde, bir iki veya üç yıla kadar selem akdi yapıyorlardı. Allah’ın elçisi şöyle buyurdu: “Kim bir şeyde selem akdi yaparsa; belirli ölçüde, belirli tartıda ve belirli zamana kadar yapsın” (Buhârî, Selem, 1, 2, 7; Müslim, Müsâkat, 128).
Diğer yandan para peşin mal veresiye satışının câiz oluşu konusunda İslâm âlimleri görüş birliğindedirler. Çünkü toplumun bu çeşit alış-verişlere ihtiyacı vardır. İslâm da ticaret hayatında toplumun tüm ihtiyaçlarını karşılayacak prensiplere yer verilmiştir. İslâm’da mevcut olmayan ve meydana gelmeme tehlikesi bulunan ma’dûmun satışı yasaklanmış; fakat selem akdi bundan istisna edilmiştir. Meselâ,10 dönüm tarladan çıkacak ürünü peşin para ile satmak ma’dümun satışı olup, câiz değildir. Fakat bir ton şu vasıftaki ürünü, şu kadar süre sonra teslim etmek üzere peşin para ile satmak selem akdi olup, câizdir.
Selem akdinde satış bedeli nakit para, altın, gümüş olabileceği gibi; buğday, arpa gibi ölçüyle veya pamuk, demir gibi tartıyla alınıp satılan misliyattan da olabilir. Ayrıca, satış bedeli olacak paranın veya misli malın satıcıya peşin olarak akit sırasında teslim edilmesi de gereklidir.
Selem konusu olan malda aşağıdaki şartların bulunması gerekir:
1) Malın cinsinin belli olması. Buğday, arpa, pirinç vb. gibi…
2) Nev’inin belirli olması. Kanada buğdayı, sert buğday, sulama buğdayı gibi…
3) Sıfatının belirli olması. İyi buğday, orta veya âdi buğday gibi… Cins, nevi ve sıfatın belirtilmesi yeterli olup, akidde yeni üründen olmasını şart koşmak câiz değildir. Aksi halde ma’dumu satmak olur.
4) Miktarın ölçü, tartı veya sayı ile belirlenmesi gerekir. Bu hususların belirlenmemesi, anlaşmazlığa yol açar ve akdi fesada götürür.
5) Bedellerde fazlalık ribasının iki illetinden birisinin olmaması gerekir. Bunlar cins ve miktar birliğidir. Çünkü bu takdirde faiz gerçekleşir. Bu iki sıfattan birisinin bulunmasıyla nesîe ribası ortaya çıkar. Diğer bir ifadeyle, selemde fazlalık ribasının illetinin iki vasfından birisinin olmaması şarttır. Bu da ya ölçü veya tartı, ya da cinstir. Çünkü fazlalık ribasının illetinin iki özelliğinden birisi, nesîe ribasının illetini oluşturur. Bu iki vasıftan birisi selemin iki bedelinde yani satış bedeli ve malda bir araya gelirse nesîe ribası olur. Kendisinde riba olan akit ise fasit olur. Peşin para ile veresiye buğday satmak gibi satış bedeli ve mal ayrı cinsten olmakla miktar birliği gerçekleşmezse, nesîe ribasının illetinin mevcut olmaması yüzünden selem akdi geçerli olur. Bu da miktar yahut cins birliğidir. Burada satış bedeli kağıt para ise, sayıyla; altın veya gümüş ise, ağırlık ölçüsüyle; selem konusu buğday ise, hacim ölçüsüyle satıldığı için miktarlar eşit sayılmaz (el-Kâsânî, Bedâyiu’s-Sanâyî, V, 214, 186).
6) Selem konusu malın ta’yin ile muayyen hale gelen mallardan olması. Altın, gümüş ve nakit para gibi tayin ile belirli hale gelmeyen şeyler selem konusu olmaz. Çünkü selemin konusu mebî’dir. Mebî ise tayin ile belirli hale gelmelidir. Altın, gümüş ve nakit paralar bir alım satım akdinde yalnız satış bedeli olmaya elverişlidirler. Külçe halindeki altın ve gümüş için iki görüş vardır. Bazı bilginler bunları basılmış dirhemlere benzetirken; diğerleri ticaret eşyası saymaktadır. Bu prensipten hareketle Ebû Hanîfe ve Ebû Yusuf kendi devirlerinde tedavülde bulunan ve bakırdan basılan “fels” adı verilen madeni paraları sayıyla alınıp satılan ticaret mallarına benzetmişler ve bunların selem akdine sayı hesabı ile konu (mebi) olabileceği görüşünü benimsemişlerdir. İmam Muhammed ise bunları satış bedeli (semen) niteliğinde görmüştür.
7) Malın veresiye olması. Hanefî, Mâlikî ve Hanbelî mezheplerine göre selem akdinin vadeli olması gerekir. Aksi halde, para ve mal peşin olunca normal satım akdi meydana gelir. İmam Şâfiî ise bu konuda farklı düşünür. Ona göre, vade belirlenmekle birlikte, akit sırasında veya vadeden önce selem konusu mal, satıcının elinde mevcut ise; nakit para ve mal her ikisi de peşin şekline dönüşür. Şâfiî’nin bu görüşü elinde mal olduğu halde bunu vermeyip darlık yaratan ve bu yolla mala rağbeti sunî olarak sürdürmeye çalışan kimselere karşı tedbir niteliğindedir. Bu, bir bakıma parasını peşin ödeyen müşteriye, satıcının üreteceği malda vade gelmeden de öncelik hakkı tanıma anlamına gelmektedir.
8) Malın cinsinin akit tarihinden vade tarihine kadar tür ve özellikleriyle çarşılarda mevcut olması ve onun hububât gibi insanların elinde tükenmesi düşünülmeyen mallardan bulunması gerekir. Eğer akit sırasında veya teslim tarihinde mevcut olmaz yahut bu arada meyve, elma ve süt gibi insanların elinde tükenirse, bu çeşit mallarda selem caiz olmaz. Çünkü bu durumda teslim edememe riski söz konusu olur.
9) Selem akdinin kesin olması. Taraflardan her ikisi veya birisi için muhayyerlik şartı konulamaz.
10) Malın tesliminde külfet ve masraf söz konusu ise ifa yerinin belirlenmesi.
11) Malın, nitelikleri belirlenebilen cinsten olması gerekir. Bunlar zimmette borç olabilen ve misliyat denilen standart şeylerdir. Hanefiler ölçü, tartı veya sayı ile alınıp satılan şeylerde selem akdini câiz görürken; diğer mezhepler, hayvan, balık kemikli et gibi yukarıdaki ölçülere uymayan ancak nitelikleri taraflarca belirlenen diğer bazı mallarda da selem akdini geçerli saymışlardır (es-Serahsî, el-Mebsût, XII,131,136; İbn Rüşd, Bidâyetü’l Müctehid, II, 200).
Kanaatimizce selem bedelinin de peşin olması şartı için yeterli ve ikna edici bir delil bulunmamaktadır. Dolayısıyla bizce selem bedeli de selem malı gibi vâdeli olabilir. Hatta bugün ticâretin önemli bir kısmı vâdeli çek karşılığı satın alınan vâdeli mallar üzerine yürümektedir. Böylece hem alıcı hangi vâdede ne alacağını bilmekte hem de satıcı hangi vâdede ne satacağını bilmektedir. Bu da güven içinde ticâretlerini sürdürmelerini sağlamaktadır.
Ancak bu işlem (vâdeli mal vâdeli bedel) spekülasyon amaçlı yapılmamalıdır. Eğer spekülasyon amaçlı olarak bedellerin vâdeli olduğu akitler yapılırsa bu işlem câiz olmaz. Bugün yapılan forward, future ve opsiyon işlemleri büyük oranda spekülasyon amaçlıdır. Taraflar mal alıp satma niyeti olmaksızın ileri vâdede fiyat tespiti yoluyla para kazanmaya çalışmaktadırlar. Ancak kur riski sebebiyle normal ticâretleri zarar gören ithalatçı, ihracatçı ve tüccarların forward işlemlerine müsâmahakâr bakılmalıdır.
Selem sözleşmelerinde olmayan birşeyin satılması söz konusudur. Bu da selem hakkında kuşkuya yol açabilmektedir. Halbuki satılan malın niteliği, miktarı ve teslim vâdesi belirlenmiştir. Satıcı vâde dolduğunda söz konusu mala sahip değilse piyasadan aynı nitelikte malı bulup teslim etmek zorundadır. Bu işlem taksitli satımın tersidir. Yani nasıl mal peşin para vâdeli satış meşrû ise para peşin mal vâdeli satış da meşrûdur.