Katılım Finans Ürünleri

Faizsiz Bankacılık Nedir?

Kar ve Zarara katılma prensibi ile çalışan Faizsiz Bankacılık; sistem olarak müşterilerden fon toplayıp reel sektöre kredi olarak kullandırarak elde edilen karın yine müşterilere dağıtılmasını esas alır.

Kuruluşu, gayesi, fon toplama, fon kullandırma ve bankacılık hizmetleri bakımından faizden kaçınan ve İslam hukuku prensiplerine uygun davranmayı ilke edinen bankacılığa verilen genel isimdir. Katılım Bankacılığı adı, katılma hesaplarında Banka ile hesap sahiplerinin kâr ve zarara birlikte katılma prensibinden hareketle verilmiştir. Katılım Bankacılığı esasında İslam Ekonomisi yapısına ait esaslarla çalışır.


Katılım bankası fâiz karşılığı borç veremez ancak alım satım, hizmet, kira, ortaklık, vekâlet ve kefâlet gibi dinen meşrû akitler yaparak para kazanabilir.

Türkiye’de ve dünyada halkın bir kesimi, faiz gelirinden uzak durmaktadır. Bu nedenle klasik bankalara gitmeyen fonlar atıl kalmaktadır. Bu durum hem genel ekonomi açısından, hem de tasarruf sahibi açısından bir kayıptır. Katılım bankaları, mali sektörde bir yenilik olarak, faiz endişesi nedeniyle klasik bankalara gitmeyen fonları ekonomiye kazandırmak ve tasarruf sahiplerinin fonlarını güvenle saklamalarına ve değerlendirmelerine yardımcı olmak amacıyla kurulmuştur. Kuruluş aşamasında, dalında uzman kişilerin oluşturduğu heyetlerin görüşleri doğrultusunda ve dünyadaki uygulamalarından örnek alınarak, bu bankaların topladığı fonları değerlendirmek için yöntemler tespit edilmiştir. Bu yöntemlerle elde edilen kazancın faizden esaslı olarak farklılık gösterdiği konusunda bir görüş birliği oluşmuştur.


Katılım Bankacılığı; fon toplama ve kullandırma işlemlerinde “faiz” aracını kullanmayan, onun yerine fon toplama işleminde kar ve zarara katılma modelini, fon kullanma işleminde de müşteriye doğrudan nakit verme yerine mal ve hizmet tedariki, kiralanması, kar/zarar ortaklığı yatırımı modellerini uygulayan bir bankacılık türüdür. Bir getirinin faiz olabilmesi için kazancın önceden belli olması ve paranın karşılığında para kazanılması gerekir. Örneğin klasik bankalar belli bir faiz karşılığında mudilerden para toplamakta ve yine ilan edilen faiz oranlarında nakit kredi olarak ihtiyaç sahiplerine sunmaktadırlar. Kâr payında ise halktan para toplanırken belli bir gelir taahhüdünde bulunulmadığı gibi ana para garantisi dahi yoktur. Kredilerdeki fark da şöyledir: Katılım bankaları kredi kullandırırken müşteriye doğrudan nakit ödeme yapmazlar. Ödemeyi fatura karşılığında ve kredi müşterisinin işletmesi için ihitiyaç duyduğu malı satan satıcıya yaparlar.

Ödemeyi yaptıktan sonra üzerine kar paylarını ekleyerek müşteriyi borçlandırır ve müşteriden taksitler halinde tahsil ederler. Böylece finansman, malın peşin alınıp üzerine kar payı konarak vadeli satımı şeklinde yapılmış ve yapılan işlem, ikrazat (nakit ödeme) şeklinde değil, ticaret şeklinde gerçekleşmiş olur. Bu yöntem aynı zamanda verilen kredinin amaç dışı, verimsiz ve spekülatif alanlara gitmesini önleyen ve kayıt dışını kayda alan ideal bir finansman yöntemidir. Diğer taraftan, katılım bankaları bazı konulara, örneğin alkollü içeceklerin, tütünün üretim ve satışı ile uğraşanlara kredi kullandırmazlar. Faizli enstrümanlara yatırım yapmazlar, faizli işlemlere yer vermezler.

Katılım bankaları mali sektörde faaliyet gösteren, reel ekonomiyi finanse eden ve bankacılık hizmetleri sunan bankalardır. Katılım bankaları, tasarruf sahiplerinden topladıkları fonları, faizsiz finansman prensipleri dahilinde ticaret ve sanayide değerlendirerek, oluşan kâr veya zararı tasarruf sahipleriyle paylaşıyor. Bu bankaların isimlerindeki “katılım” sözcüğü yaptığımız bankacılık türünün kar ve zarara katılma prensibine dayalı bir bankacılık olduğunu ifade etmektedir. TL, USD ve EURO bazında vadeli hesaplarda toplanan fonlar, Kurumsal Finansman Desteği, Bireysel Finansman Desteği, Finansal Kiralama, ortak yatırımlar ve kâr/zarar ortaklığı yatırımı yöntemleriyle değerlendiriliyor. Ticaretin ve sanayinin ihtiyaç duyduğu, hammadde, emtia, gayrimenkul, makine ve teçhizatın temini, katılım bankacılığı prensiplerine uygun olarak, yani mal alım satımının finansmanı yoluyla sağlanmaktadır. Ayrıca halkın ihtiyaç duyabileceği diğer bankacılık hizmetleri de sunulmaktadır.



Kâr ve zarara katılmayı esas alan faizsiz bankacılığın tarihsel sürecini incelediğimizde, modern anlamda faizsiz bankacılık ihtiyacının 20. yüzyılda İslam ülkelerinde görülmeye başlayan sanayileşme hareketleri ve 1970’li yıllarda petrol fiyatlarının ani artışı ile ortaya çıktığı görülmektedir. Bireysel anlamda kişilerin tasarrufları ticaret erbabının elinde kâr-zarar ortaklığı esasına göre değerlendirilmekteydi; fakat sanayileşme ile birlikte büyük yatırım projelerinin finansmanı için bu kişisel tasarrufları bir araya getirebilecek faizsiz bir bankaya ihtiyaç duyulmuştur.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir