Altın, günümüzde olduğu gibi tarihsel süreçte her zaman önemli bir piyasa aracı olmuştur.
Gerek değişim aracı olarak gerekse yatırım, saklama ve piyasa müdahale aracı olarak parasal sistemde her zaman ön planda tutulmuştur.
– Altın Tahvili
Tahvil ise orta ve uzun vadede borç sağlamak amacıyla anonim şirketler, devlet ya da kamu kuruluşları tarafından çıkarılan, yatırımcıların anaparasını garanti altına almasının yanında belirli vadelerle hamiline faiz getirisi sağlayan borç senetleridir.
İslam’da verilen borcun belli bir senetle teminat altına alınmasında herhangi bir sakınca yoktur. Ancak anaparanın dışında herhangi bir ücret almak ya da menfaat sağlamak faiz kapsamındadır.
Buna göre, altın tahvili, Altına endeksli bir iç borçlanma senedi olması hasebiyle, vade sonunda anaparaya ilaveten belli oranda faiz getirisi sağladığından dinen caiz değildir.
– Altına Dayalı Kira Sertifikası
Devletin son zamanlarda çıkardığı altına dayalı kira sertifikası uygulaması ise, belli miktarda altın birikimine sahip bir kimsenin, bu meblağ karşılığında bir varlığı (gayrimenkul) ya da hisseyi belli süre sonra geri satabilme ya da devir hakkı saklı kalmak kaydıyla devletten satın alması ve ardından devlete kiralaması işleminden ibarettir.
Dolayısıyla altın kira sertifikasına sahip olan bir kimse; devletten satın alıp yine devlete kiralamış olduğu bir varlığa ait mülkiyeti temsil eden belgeye sahip olmakta ve belirlenen kira bedelini almaktadır. Üzerinde anlaşılan vadenin bitiminde ise devlet, sertifika karşılığında almış olduğu altını sertifika sahibine aynı miktarda fiziki olarak teslim etmek, hesabına yatırmak ya da o günkü değeri üzerinden nakit olarak geri vermek suretiyle malı ondan satın almaktadır.
Fıkıh literatüründe, bir malı müşteriden bizzat kiralamak ve bedeli iade edildiğinde de geri almak üzere yapılan satışa “bey’ bi’l-istiğlâl” adı verilmiştir (Mecelle, md. 119).
Vefâ yoluyla satış ve icareden mürekkep bir akit olarak kabul edilen bu muamele hakkında farklı yaklaşımlar ileri sürülmüş olmakla birlikte, akde konu taşınmazın satışı ve tahliye yoluyla müşteriye teslimi sonrasında müşteriden kiralanması halinde söz konusu muamelenin caiz olacağı bazı âlimler tarafından kabul görmüştür.
(Haskefî, Muhammed b. Ali b. Muhammed, ed-Dürrü’l-Muhtâr Şerhu Tenvîr’il-Ebsâr, Dâru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut 2002, s. 449; Çatalcalı Ali Efendi, Fetâvâ-yı Ali Efendi, Dersaadet 1324, I, 300-301; Ali Haydar Efendi, Hocaeminefendizâde, Düreru’l-Hükkâm Şerhu Mecelleti’l-Ahkâm, DİB, İstanbul 2016, I, 781; Ö. Nasuhi Bilmen, Hukukı İslamiyye ve Istılahatı Fıkhiyye Kamusu, Bilmen Yayınevi, İstanbul ts., VI, 127-128)
Buna göre, yukarıda işleyişi anlatılan altına dayalı gayri menkul kira sertifikası uygulamasında – verilen altınların birebir gram hesabı karşılığında yatırımcıya gayr-ı menkul hissesi satılması ve sahipliğe dayalı kira sertifikası olması şartıyla- fıkhi açıdan herhangi bir sakınca bulunmamaktadır.
“Altın kira sertifikası” uygulamasında da altını olan şahsa devlet kira getiren bir malını satmakta, bu malın mülkiyetini temsil eden bir sertifika vermekte, sonra bu malın devlet kiracısı olmakta, sertifika sahibine kira ödemekte, belli bir süre sonra da malı satın alana altınını ödeyerek malı geri satın almaktadır.
“Altın tahvili” ile “altın kira sertifikası”nı birbirine karıştırmamak gerekiyor; çünkü tahvil (altını faizle borç vermek) haram, bir malı altınla satmak sonra da onu kiralamak caizdir; Mecelle’de yerini almış ve şeriatı uygulayan Osmanlı’da geniş ölçüde uygulanmıştır.
Kaynak: DİYK