‘Müslüman adam’ modelini hakkıyla yaşamıştı

‘Müslüman adam’ modelini hakkıyla yaşamıştı

Merhum Sabahattin Zaim Hoca her ne kadar iktisatçı kimliğiyle bilinse de, onu milletinin, sevenlerinin gözünde, gönlünde müstesna kılan değişik hususiyetleri vardır.

O önce, Cenab-ı Allah’ın eşref-i mahlukat olarak yarattığı ve yeryüzünde kendi halifesi olarak gördüğü insana değer verir. İnsanı hayat görüşünün, düşüncesinin, felsefesinin merkezine yerleştirir.

İnsanın iki türlü ihtiyacı vardır: Maddi ve manevi. Maddi ihtiyaçlarının teminiyle insan dünya hayatını mamur eder. Hoca ısrarla insanın manevi yönünün tatmin edilmesi üzerinde durmuş, bıkıp usanmadan manevi değerlerin ihya edilmesi gerektiğinin altını çizmiştir. İnsanın mutluluk ve saadete erebilmesi için de manevi ihtiyaçlarının giderilmesi gerekmektedir. Bunun yolu da Allah’ın emir ve yasaklarına uymak, Kur’an’da bize gösterilen, duyurulan doğruları ve yanlışları bilmek ve yaşamak. Peygamberimizin bize tebliğ ettiklerini hayatımıza tatbik etmek… Merhum Zaim Hoca hayatı boyunca bunları bütün Müslümanlara anlatmıştır. Eğitime de büyük önem veren Hoca, Müslümanların okuyup, öğrenip davranışlarını düzenlemesini ister. “Çünkü, Müslümanlar hayatta nasıl davranır? Bunu yeniden öğrenme durumundayız” der.

Zaim Hocayı farklı kılan hususiyetlerden birisi de cemaat ve parti gözetmeden, kim isterse yardım etmesi, kim davet ederse davetine icabet etmesidir. Bu da Hocayı cemaatlerin ve partilerin üstünde bir konuma yerleştirir.

Türk aydının müzmin bir hastalığı vardır. Toplumla, insanlarla iletişim kuramamak. Bu hususta da farklılığı hissedilir merhumun. Halkla, cemiyetle çok çabuk ve kolay iletişim kurar. Kolay anlaşır ve kendisini dinlettirir.

İktisadi adam’a karşı Müslüman adam

Burhan Bozgeyik, Sabahattin Zaim Hocayla bir mülakat gerçekleştirir. Bu mülakatta Hoca, İslam iktisat modelinin ana prensiplerini ve ilk defa kendisinin dile getirdiği ‘Müslüman Adam’ modelini şu şekilde açıklar: Kapitalist modelde “homo economicus-iktisadi adam” görüşü vardır. Bu insan mantıkla, hesapla hareket eder. Her hareketi hesap üzerinedir bu tipin. Bütün davranışlarına menfaat yön verir. Kalp ve ruh dünyası yoktur. O yüzden bir robottan farksızdır. Batıda bütün iktisadi hayat, böyle bir insanın davranışlarına göre düzenlenmiştir. Bu modelde kâr esastır. Kazancın ahlaki veya gayr-ı ahlaki oluşu, meşru veya gayr-ı meşru oluşu çok önemli değildir. Esas olan kazançtır. Çok kazanç.

“Müslüman insan” modeli ise böyle bir model değildir. O sadece “iktisadi adam” değildir. Menfaatlerine ve nefsine göre hareket etmez, edemez. Allah’ın emirlerine göre hareket eder. Ama önce o emirler nelerdir? Bunları bilmesi, öğrenmesi gerekir. “Müslüman Adam”ın kazancının meşru ve ahlaki olması lazımdır. Malının ayıbını cesurca söyleyebilmeli, stokçuluk yapmamalı, faizden kaçınmalı, aşırı kârdan uzak durmalı ve zekatını vermelidir. Çokça şükretmelidir. Maişetini temin etmek için sarfettiği fikri ve bedeni mesai için iftihar etmelidir. Çünkü kıyamette bunun karşılığını Allah verecektir. Bütün peygamberler geçimlerini bir meslek ifa ederek temin etmişlerdir. Bu hususta Peygamber Efendimizden (sas) şu müjdeli haberleri nakleder: “Çoluk çocuğunun geçimini temin için çalışan Allah yolundadır. İhtiyar ana ve babasının geçimini temin için çalışan yine Allah’a yakındır.” Yine, “Kim helal rızık aramaktan gecelerse, affedilmiş olarak geceler.” Müslüman adam temizdir. Kılık kıyafetine özen gösterir. Emir ve talimatları dinler. İşini sever, işini tam yapar, kontrol eder, çabuk ve temiz iş çıkarır, işbaşında uygun şekilde hareket eder, verimli çalışır, sağlık ve emniyet tedbirlerine riayet eder.

İslam ekonomisi modeli, üretim-tüketim dengesini manevi prensiplerle çözmüştür

İslami iktisat veya İslam ekonomisi ile ilgili görüşleri de şu şekildedir: İslam ekonomi sistemi diğer sistemlerden tamamen bağımsızdır. Fakat İslam’ın diğer cepheleriyle irtibatlıdır. Çünkü İslam bir bütündür. İktisadi davranış onun bir cüz’üdür. İçtimai hadiselerin alt yapısını ekonomi, iktisat teşkil etmez. Kapitalizm üretime önem vermiş, tüketimde dengeyi bulamamıştır. Buhranlar buradan doğuyor. Komünizm, tüketime önem vermiş, üretimde meseleyi çözememiştir. İslam ekonomisi, üretim ile tüketim arasındaki dengeyi, iktisadi kaidelere göre ve İslam ekonomi modelinde, iktisat dışı, manevi sahalara kayan prensiplerinin yardımıyla sağlamıştır.

İslam’da mülkiyet hakları vardır. Bu haklar, kullanma, usul, sınır ve gayesiyle birlikte tanınmıştır. İslam’da topluma tanınan hak mutlak değil, sınırlıdır. İslam’ın ekonomi modelinde kazanç vardır. Fakat kazançta, öbür modellerde olmayan haram ve helal ölçüleri vardır. İslam ekonomisinde kazanç iki temel unsur üzerine bina edilmiştir: Emek ve risk. Bu unsurlara dayanmayan kazanç ve teşebbüsler yasak edilmiştir. Riskle anlatılmak istenen yatırıma teşebbüs etmek. İslam’da paranın sırf para olduğu için para getirmesi prensibi yoktur. Para, ancak emek ve riskle birleşirse para getirir. Riske katlanmadan, emek sarfetmeden durduğu yerde para kazanma prensibi yoktur.

Sosyal ve kültürel hayatın temeli ailedir. İktisadi hayatın temeli işletmedir.

Hocanın kültür erozyonuyla ilgili endişeleri de vardır. Burayı da bir problem sahası olarak kabul eder. Televizyonun, basının, okulda verilen eğitimin halka verdiği telkinler sakıncalıdır. Bunları Türk-İslam kültürüne uygun bir şekilde yapmak gerekmektedir. Bu problem bütün İslam dünyasında vardır ve Müslümanlar için tedirgin edicidir.

Zaim Hocanın kaygılarının olduğu diğer bir husus ailedir. Ailenin çözülmesi, küçülmesi, sosyal ve kültürel açıdan çok önemlidir. Sosyal ve kültürel hayatın temeli ailedir. İktisadi hayatın temeli işletmedir. İkisine de hakim olamazsak ülke çöker. Ülkemizde aile gittikçe küçülmektedir. Bunun sebebi olarak şehirleşme ve sanayileşmeyi gösterir. Sanayileşme ve şehirleşmenin getirdiği diğer problemler üzerinde de durur Hoca. Aynı apartmanda yaşayan insanlar birbirlerini tanımazlar. Komşuluk hukuku büyük ölçüde ortadan kalkmıştır. İnsanlar ruhi sıkıntılar, bunalımlar içindedir. Akraba bağları zayıflamış, sıla-yı rahim neredeyse yok olmak üzeredir. Toplum giderek tüketim toplumu olmuştur. Bu problemlerin çözümünün ancak İslam ahlakı ve kültürüyle mümkün olabileceğini ifade eder merhum Hocamız.

1926 yılında Makedonya’nın İştip kasabasında doğan ve 10 Aralık 2007 tarihinde Hakkın rahmetine kavuşan Zaim Hoca, fikirleriyle, kendi görüşü olan ve kendinin model olarak ortaya koyduğu “Müslüman Adam” tipini hayatına tatbik ederek yaşamasıyla bugün daha bir özlenmektedir. O her şeyden önce Cenab-ı Allah’a kul olabilmek gayretiyle yaşadı. Çünkü en büyük makam ‘kulluk’ makamıdır.

Allah, ruhunu şad etsin. Mekanı cennet olsun.

Metin Uygun

Kaynak: Dünya Bizim

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir