Vadeli bedelle alınan bir malın spot piyasada peşin satılmasıdır. Yani 48 vadeyle 120.000 TL’ye alınan bir arsanın peşin bedelle 100.000 TL’ye satılmasıdır. Eğer ikinci satış başta yapılan ön anlaşma ile ilk satıcıya olursa îne satışı gerçekleşir. Îne satışı meşru değilken teverruk meşrudur. Çünkü teverruk satışında alınıp satılan malın mülkiyeti satıcıdan tamamen farklı birisine geçmektedir. Bu geçiş gerçekten olup göstermelik değildir.
Nakit bulmak amacıyla bir şahıstan vâdeli olarak alınan malı bir başka şahsa peşin satmaya “teverruk satışı” denilir.
Teverruk satışının mekruh ya da haram olduğunu söyleyenler kadar mübah olduğunu söyleyenler de vardır. Teverruğu onaylamayanlar burada sıkıntıya düşmüş bir kimseye mal satmanın söz konusu olduğunu; bunun da Resûlullah (aleyhisselâm) tarafından yasaklandığını ifade etmişlerdir. Zira borç verme gücüne sahip olan kişi karşısındakine borç vermekten imtina edip önce onu zor duruma düşürmekte; sonra da ona taksitle mal satmaktadır. Bu ise zora düşmüş kişiyi istismar etmektir demektedirler. İbnü’l-Kayyım meseleyi özetle şöyle açıklar: “Ahmed b. Hanbel’den bu meselede iki görüş nakledilmiştir. Mekruh olduğunu söylediği görüşte burada zor durumda kalmış kişiye mal satımı olduğunu ileri sürmüştür. Zira bunu sadece zor durumda kalanlar yapmaktadır. Üstadımız İbn Teymiye de fâizin haram kılınma gerekçesinin teverruk satışında mevcut olduğu düşüncesiyle bu şekilde alım satım yapmayı câiz görmemiştir. Ona göre bu satışta sadece bir malı alıp zararına satma külfeti söz konusudur. Şeriat ise küçük zararları haram kılıp daha büyüklerini mübah addetmez”43.
Teverruk satışının câiz olduğunu söyleyenler ise alım satım akidlerinin mala ulaşmak ya da malın karşılığına ulaşmak için yapıldığını; her iki amacın da dinen geçerli (meşrû) kabul edildiğini ileri sürmüşlerdir. Yani bir malı satın almak ya malı kullanmak amacıyla yapılır ya da malı satıp parasına ulaşmak amacıyla yapılır. Ticâret budur. Ayrıca insanların finansman açığı yaşamaları doğaldır ve her zaman fâizsiz borç verecek kimse bulunamamaktadır. O halde nakit sıkıntısı yaşayan bir kimsenin piyasadan taksitle aldığı bir malı yine piyasada peşin satması doğal karşılanmalıdır.
– Teverruk satışı bireysel ya da kollektif fetvalara da konu olmuştur:
- Muhammed b. Sâlih el-Useymîn insanların ihtiyacını ve karz verenlerin azlığını nazar-ı itibara alarak şu şartlarla teverruk satışının dinen mübah olduğuna hükmetmiştir:
- Hayreddin Karaman da teverruk satışı hakkında olumlu kanaat serdetmiş ve şöyle demiştir: “Arada bir malın gerçek manada alım ve satımı bulunduktan sonra mesele murâbaha uygulamasının bir çeşidi olur; buna da câiz dememek için sebep yoktur”.
– Teverruk İşlemi Hangi Hallerde Yapılabilir?
Katılım bankaları aslında ortaklık yoluyla topladıkları fonu yine ortalık sistemiyle işletip yatırımcılarına kâr sağlayacak idiler. Ancak zaman içerisinde ahlâkî, hukûkî ve ticârî haklı gerekçelerle katılım bankaları ortaklık yapamaz oldular. Bütün dikkatlerini murâbahaya yönlendirdiler. Murâbaha işlemi ise müşterilerinin yalnızca mal taleplerine cevap vermeye uygun bir ticâret yöntemidir. Halbuki katılım bankalarının yalnızca mal alım satımlarında değil zaman zaman doğrudan nakit problemi yaşadıklarında da müşterilerinin yanında olabilmeleri önem arzetmektedir. İslâm hukûku fâizi yasaklamıştır ancak şirketlerin ve bireylerin nakit sıkıntısı duyduklarında nakde ulaşmak için “gerçek” ticârî işlemler yapmalarını yasaklamamıştır.
Katılım bankasının müşterisine vâdeli bedelle sattığı mal, söz konusu müşteri tarafından başkalarına peşin satılabilir. Örneğin bankadan murâbaha ile alınan bir araç peşin bedelle üçüncü taraflara satılabilir. Bu durumda banka müşterisi nakde ulaşmış olur ki bu işleme teverruk denilir. Bunun gayr-ı meşrû olduğu söylenemez. Bununla birlikte katılım bankaları aracılığıyla emtia borsalarından mal alıp satarak yapılan teverruk satışının normal bir alım satım olduğu da iddia edilemez. Yani nakit ihtiyacı duyan bir firmaya katılım bankasının emtia borsasından çelik, bakır, platin veya demir alarak vâdeli satması ve daha sonra firmaya vekâleten söz konusu emtiayı yine borsada nakit satarak müşterisini paraya ulaştırması normal bir alım satım işlemi değildir.
Fakat normal olmamak dinen gayr-ı meşrû sayılmayı gerektirmez. Sadece alışılmış olmadığı anlamına gelir. Bu sebeple katılım bankalarının bu işlemi yapabilmeleri için nakit ihtiyacının neden kaynaklandığı ve nakit bulunmazsa firmanın ya da bireyin yaşayacağı sıkıntının boyutu gözönünde tutulmaktadır. Burada zarûretler mahzurlu şeyleri mübah kılar kaidesi ile “kolaylaştırınız zorlaştırmayınız” ilkesi nazar-ı itibara alınmaktadır. Ayrıca muâmelâtta kolaylaştırıcı yorum esastır.
Şahısların ve firmaların yaşadıkları nakit problemleri çeşitli gerekçelere dayanmakta ve nakit sıkıntısı aşılmadığı takdirde sonucu da farklı olabilmektedir. Örneğin şahısların bireysel arzuları ya da kurumların hayati olmayan sebeplerle oluşan nakit problemlerini teverruk yoluyla aşmaya çalışmak ihtiyaç halleri için uygun görülebilecek bir akdi istismar etmek anlamına gelir. Ancak eğer nakit sıkıntısı gerçek bir sebebe dayanıyorsa hatta firmalar için hayâtî ehemmiyet taşıyorsa teverruk yapmak da bir beis olmasa gerektir. Hatta böylesi hallerde teverruk yapmak kanaatimizce daha evlâdır. Zira aksi halde nakit sıkıntısını aşmanın yegane yolu fâizle borçlanmak olmaktadır. Şahıs ya da firmaların fâize girmek yerine meşrû gerçek alım satımlarla nakde ulaşmaları İslâm hukûku bakımından anlayışla karşılanmalıdır.
Kaynak: https://www.katilimbankaciligi.com/teverruk-nedir/