EkonomiKatılım Sermaye Piyasası

İslami finans sürdürülebilir sukuk ihraçlarıyla büyüyor

Kurumsal anlamda ilk defa 1975 yılında Dubai İslam Bankası’nın kurulmasıyla başlayan İslami finans sektörü, 50. yılını tamamlamaya hazırlanırken, sektör temsilcileri küresel çapta büyüme ivmesinin süreceğini öngörüyor.

S&P Global Ratings Gelişmekte Olan Avrupa, Orta Doğu ve Afrika (EMEA) Bölgesi Finansal Kuruluşlar Yönetici Direktörü Mohamed Damak, dünyada İslami finans sektörünün gelişimine ilişkin soruları yanıtladı.

İslami finansın küresel çapta geçen yıl toplam büyüklüğünün neredeyse yüzde 10 artışla 3,6 trilyon dolara ulaştığını söyleyen Damak, İran da dahil edildiğinde sektörün 5 trilyon doların üzerinde bir değere ulaştığı bilgisini paylaştı.

Damak, özellikle Suudi Arabistan ve tüm Körfez ülkeleri gibi bazı temel pazarlardaki güçlü finansman ihtiyaçlarına bağlı olarak İslami finanstaki hızlı büyümenin sürmesini beklediklerini anlattı.

Sukuk piyasasında bu yıl başından itibaren güçlü bir performans gördüklerini aktaran Damak, “Döviz cinsinden ihraç hacmi geçen yıla göre yüzde 40 arttı. Bu da yine temel ülkelerdeki güçlü finansman ihtiyaçlarından kaynaklanıyor. Piyasanın bu yıl da genişlemeye devam etmesini bekliyoruz. ABD dahil dünyada politika faizinin düşmesini bekliyoruz. ABD Merkez Bankası’nın faizi yıl sonuna kadar 25 baz puan, 2026’da ise 50 baz puan daha indireceğini öngörüyoruz. Bu, küresel likiditeye ve ayrıca sukuk ihraç hacminin artmasına yardımcı olacak.” diye konuştu.

İslami finans için en büyük zorluk doğduğu ülkelerde sınırlı kalması

Muhammed Damak, sektörün karşılaştığı zorluklara değinerek, İslami finansın doğduğu ülkelerle sınırlı kalması ve farklı bölgelere yaygınlaşmasının kısıtlı olmasının en önemli zorluk olduğunu vurguladı.

Damak, “Dolayısıyla, varlıkların ülkelere göre dağılımına baktığımızda ve 2012 rakamlarıyla 2024’ü karşılaştırdığımızda, farklı ülkelerin sektöre katkısında çok az bir değişim olduğunu görüyoruz. Sektörün, Körfez İşbirliği Konseyi, Malezya, Türkiye, Mısır, Ürdün gibi çekirdek ülkelerin dışında ilerlemekte zorlandığını biliyoruz. Bunun nedeni, Kuzey Afrika, Orta Asya ülkeleri veya İngiltere gibi bazı ülkelerde İslami finansın değer önerisinin henüz ortaya konmamış olması.” şeklinde konuştu.

Sektörde işlem yapmanın da bir diğer zorluk olarak nitelendiren Damak, geleneksel tahvile kıyasla sukuk ihraç etme sürecinin çok daha karmaşık olduğunu anlattı.

“Yılın 9 ayındaki sürdürülebilir sukuk ihraç hacmi yaklaşık 16 milyar dolar”

Damak, yeşil sukuk ve dijital katılım bankacılığı gibi yeniliklerin giderek daha fazla ilgi görmesine dikkati çekerek, sürdürülebilir sukukta da önemli bir büyüme gördüklerini söyledi.

Yılın 9 ayındaki sürdürülebilir sukuk ihraç hacminin yaklaşık 16 milyar dolar olduğunu belirten Damak, özellikle Suudi bankalarının çok sayıda sürdürülebilir sukuk ihracı gerçekleştirdiğini bildirdi.

Damak, sürdürülebilir sukuk ihraçlarının İslami finans sektörü için “hızlandırıcı” olabileceğini belirterek, şöyle devam etti:

“Sektördeki varlıkların yüzde 80’inden fazlası petrol ihraç eden ülkelerde yoğunlaşmış durumda ve bu ülkeler, ekonomilerinin sürdürülebilirliğini artırmak için stratejiler geliştirdiler. Bu stratejilerin uygulanmasının hızlanmasıyla, finansman ihtiyaçlarının bir kısmının sürdürülebilir veya yeşil sukuk kullanılarak finanse edilebileceğini düşünüyoruz. Bu nedenle sürdürülebilirliğin sektör için bir diğer önemli hızlandırıcı olduğunu düşünüyoruz.”

Dijital sukukta ise henüz önemli bir ilerleme göremediklerini kaydeden Damak, dijitalleşmenin sukuk ihraç sürecini basitleştirmeye yardımcı olabileceğini düşündüklerini dile getirdi.

Damak, ihracın maliyeti ve piyasaya sunulma süresinin büyük ölçüde azalmasının piyasayı yeni oyunculara açabileceğini ve mevcut oyuncular için de daha cazip fırsatlar sunabileceğini kaydetti.

“Katılım bankacılığı sektörü devlet bankalarının da dahil olmasıyla birlikte büyük bir büyüme kaydetti”

S&P Global Ratings EMEA Finansal Kurumlar Direktör Yardımcısı Anais Özyavuz, Türkiye’de ise son zamanlarda birkaç bankanın kendilerine dolar cinsinden sermaye araçları ihraç ettiğini ifade ederek, bunu olumlu bir gelişme olarak değerlendirdiklerini dile getirdi.

Katılım bankacılığı sektörün devlet bankalarının da dahil olmasıyla son 10 yılda önemli bir büyüme kaydettiğini aktaran Özyavuz, “Son olarak çoğunlukla dijital bankacılığa odaklanan iki yeni banka kuruldu. Bu, sektördeki rekabeti artırdı ve iş hacmini büyüttü. Temel olarak, yabancı yatırımcıların ilgisinin artması, sukuk piyasasındaki düzenlemelerin iyileştirilmesi ve vergi avantajlarından da faydalandılar.” diye konuştu.

Özyavuz, küresel karşılaştırma yapıldığında tüm bu ilerlemelere rağmen Türkiye’de bankaların son yıllarda makroekonomik politikalar nedeniyle biraz hız kaybettiğini kaydederek, “Sıkı para politikası ve makro ihtiyati tedbirler nedeniyle işlerinin büyümesi ve likiditesi sınırlandı. Dolayısıyla, büyüklük açısından da uluslararası rakiplerine göre biraz hız kaybetti. Türkiye’de katılım bankacılığının sektördeki pazar payı yüzde 9’un altında. Bu oranın 2030’a kadar potansiyel olarak yüzde 12’ye ulaşmasını bekliyoruz.” ifadelerini kullandı.

“Orta vadede karlılık reel olarak toparlanmaya başlayabilir”

Özyavuz, Türkiye’deki bankaların genel performansına ilişkin değerlendirmesinde, Türkiye’de bankaların son dönemde sıkı para politikası, varlık kalitesinin bozulması ve makro ihtiyati tedbirler nedeniyle zorlandığını belirtti.

Ancak para politikasında devam etmesi beklenen gevşemeyle bu durumun tersine döneceğini kaydeden Özyavuz, “Varlık kalitesinde bozulmanın sürmesini bekliyoruz ancak bu durumun bankalar için yönetilebilir olacağını ve marjların da genişleyeceğini öngörüyoruz. Üçüncü çeyrekte bazı genişlemeler görmeye başladık bile.” diye konuştu.

Özyavuz, enflasyonun düşmesi ve daha sıkı gelir politikalarının uygulanması beklendiğinden işletme giderlerinin de yavaşlayacağını belirterek, şunları kaydetti:

“Sonuç olarak, 2026 ortasından itibaren bankalar için durum olumluya dönecektir. Orta vadede karlılığın reel olarak toparlanmaya başlayabileceğini düşünüyoruz. 2026’da ekonomik faaliyetlerin yavaşlamasını ve liranın daha da zayıflamasını bekliyoruz. Tüm bunlar, hane halkı ve bazı kurumsal sektörler, özellikle de emek yoğun sektörler üzerinde ek baskı yaratabilir.”